6 Haziran 2009 Cumartesi

adsız 1

Dünya kocaman bir yer desem herkes kafa sallar herhalde. Peki tersini söylesem…

Avucumun içi kadar desem, artık her şeyini ezberledim sıkıcı gelmeye başladı desem yada tüm yüzler tanıdık geliyor desem…

Niagara’dan aşağıya atlamak, amazon ormanlarında kamp yapmak ya da Everest’in zirvesindeki karları ezmek, hiç zevkli değildi desem…

Ben ki Seven Pounds’un ilk dakikasında ağlamaya başlayan, şimdi izlediğimde tek bir damla göz yaşı dökmedim desem…

Basit bir virüsle tüm kolay para kazananların hesabını boşaltıp Robin Hood’culuk oynamak mutlu etmedi beni desem…

.
.
.


Bunların hiçbirini yapmadım ama sensiz hissettiklerim bunlar, daha doğrusu hissedemediklerim desem.



Hakan Hamza-sanırım karamsar yanım-

2 Haziran 2009 Salı

...

sevmek bir ihtiyaç, buna karşılık sevilmekte bir ihtiyaç.durum böyleyken karşılıksız sevmeyi güzel yapan ney?




tuğba seni seviyorum.verdiğin cevap hiçbir şeyi değiştirmedi, zaten "cevabının bi önemi yok" derken bunu kastetmiştim.seni seviyorum...hatta daha çok seviyorum.niye diye sorma.aradığım cevap bu zaten...

27 Mayıs 2009 Çarşamba

aşkı kaybettim bulamıyorum

-biliyorum yazdığım yazılar,özellikle aşkla ilgili olanlar bir biriyle çelişiyor ama manik-depresif birinden de daha fazlası beklenemez herhalde:D-her şey iki yıl önce oldu ama tam olarak anlatabilmem için daha öncesine gitmeliyim.yani iki yıl daha geri almam gerek zamanı.

O zamanlar bolu fen lisesindeydim.-yerine göre övünerek bazen de utanarak söylerdim bunu ama şimdi kafam karıştı.burası gerçekten farklı bir ortam-henüz ikinci sınıfa yeni başlamıştık ve yaptığımız ilk etütde onunla-e.zişan u.- karşılaşmıştım.-ne karşılaşmaydı ama sırf bundan bile ayrı bir blog konusu çıkar o yüzden bunu sonraya saklicam-ama söylediği bir şeyi de atliyamicam,bir yıl boyunca aynı okulda olmamıza rağmen beni hiç görmediğini söylemişti daha da garibiyse bende onu görmemiştim-ama ismini çok duymuştum-hani saçını yana yatıran,gözlüğü,köpeği ve hayalleri olan bir yeni yetmenin lisedeki en popüler kıza olan aşkını anlatan amerikan filmleri vardır ya benimki de aynen öyleydi.yalnızca,tanışma faslına kadar o amerikan bebesinin çektiklerini ben çekmedim.bu yüzden sanırım ki-yani o y.y’ye göre benim çok daha hızlı yol almamdan-onun değerini pek bilemedim.

Öyle saçma nedenlerle o kadar çok tartışıyorduk ki konuşmalarımızın çoğu ya küsmek için bir sebep yada barışmak için bir neden oluyordu.-öyle ya tekrar küsmek için önce barışmamız gerekiyordu-sonunda beklenen oldu ve su an nedenini hatırlayamadığım bir tartışma yüzünden o son dargınlığımızı yaşamaya başladık.zannedersem ikinci dönemin sonlarına doğru küsmüştük ve yazda böyle geçmişti barışmamız ise üçüncü sınıfta,sömestr tatiline girmeden önce olmuştu.

O gün için çok şanslıydım ama tabi ki güne başlarken bundan haberim yoktu.son zamanlarda,kahvaltıda onunla konuşma fırsatı bulabilmek için erkenden yemekhaneye inerdim.dedim ya şanslı günüm,fazla beklememe gerek kalmadı onu.-işimi kolaylaştıran şeyse kahvaltıya tek gelmiş olmasaydı-topladım cesaretimi kalktım gidiyorum yanına yalnız çay içtiğim kupayı da almışım yanıma.-ne kadar cesur olursan ol o kızın yanında öyle eli kolu boş durmak kasar adamı-neyse vardım masasına,karşısındaki sandalyeyi gösterip “oturabilir miyim”dedim oda kafasıyla onayladı-hani ağzı doluya-oturdum başladım konuşmaya-böyle anlattığıma bakmayın ama oturmuş özür diliyorum kızdan-allah’tan işi yokuşa süren bi kız değilde fazla dil dökmeden barıştık.

Ya hep böyle küsmek-barışmak eylemlerini kullanarak anlatıyorum çünkü biz hiç sevgili düzeyine gelmedik.bu da tamamen benim suçummuş,sonradan öğrendim.aslında kızda beni seviyormuş ama sonradan durum değişmiş.bak şimdi anladım şu kale direği olma meselesi-bkz:kendime serzeniş-bende çok daha önceden varmış.lanet olsun bu yüzden bi parçayı kaçırdım ikincisini de kaçırmak üzereyim.-ya ikinizden de özür dilerim, ne kadar iğrenç bir şey olsa da böyle kulağa hoş geliyor-

Bu yazıyı buraya kadar okuyup da “eee hani aşkı bulamıyordun?”deyip şu kaçırmak üzere olduğum şeyi soranlardan özür dilerim.-yazıyı yazarken bir değişiklik oldu ve başlığı da çok daha önceden koyduğum için değiştirmek istemedim-“ya bu ne diyo” diyenlere gelince;yazı bitti adamım buraya kadarmış hadi güle güle.

23 Mayıs 2009 Cumartesi

girişimci ruh lazım bize

gürkan arkadaşımızın blogunda-gurkankalkanweblog.blogspot.com-bir yazı okudum sabancı nın yaptığı,ülkemizin ilk yerli otobüsünden bahsediyordu."sabancı ya yakışır"diye de bir yorum vardı.okuduğumda cinnet geçiriyordum nerdeyse,hatta bu yazıyı yazarken bile elim titriyor-tamam tamam abarttım:D-
ankara da okuyorum ve yurtta kalıyorum
kaldığım yurdun yakınlarında ki endi-diasa- yanlış hatırlamıyorsam üç ay önce kapandı tamda krizin hissedilmeye başladığı zamanlarda yani.olay sadece bu olsa neyse...
ama adamların kapattığı yere yerel bir marka market açtı hem de hiç beklemeden,oysa ki bu yerel markanın 4dakika yürüyüş mesafesinde başka bir marketi vardı zaten.

bence büyük marka olmak yıllık cirosunda belerli bi rakamı aşmak değildir.
bence büyük marka olmak zor günlerde devletinin,milletinin yanında olmaktır.

(aslında adını vermeyecektim ama düşündümde böyle girişimci insanlara desteği her alanda vermeliyiz-en azından ben artık mümkün olduğunca ordan alış veriş yapmaya çalışıyorum ve onların reklamını yapmaktan onur duyarım)benim gözümde yunus marketleri sabancıdan daha büyük bir markadır ve hep öyle kalıcaktır,
batsa bile.
iyi bloglar

kendime serzeniş

nası zor geldi ayrılmak bu yaz
sevgililer gördüm kıskandım biraz

içim boş kaldı çok yandı canım
artık ne yapsam yalnızlardanım

aslında çok garip,hiç kavuşmadık
tenine az deydim tam karışmadık

içim boş kaldı çok yandı canım
artık ne yapsam yalnızlardanım

nil karaibrahimgil


hayat o kadar hızlı ilerliyor ki ona yetişmek imkansız gibi gözüküyor,en azından benim için.bazen(aslında her gün)öyle şeyler başıma geliyor ki hiçbir tepki veremiyorum ama sonradan düşündüğümde" neden böyle böyle yapmadım ki ben" deyip kendime sövüyorum(allahım,sen keşke demeden bir günü bitirmeyi nasip eyle bana-bize-.hem belki bu sayede günahlarım da azalır).hele birde yanında heyecanın üzerime çullandığı,ter damlalarının "karambol!!"diyerek beni sardığı o kızla birlikteysem,görmeyin halimi.
o kızın yanındayken kale direğinden bir farkım kalmıyor.
ne kaleci olabiliyorum ne de forvet oyuncusu
gözümün önünde gol mü oluyor yoksa top kaleyi mi sıyırıyor...
ama ben yinede hiçbir şey yapamıyorum.
bir ihtimal top bana çarpınca oyuna dahil oluyorum:(

21 Mayıs 2009 Perşembe

herşeye rağmen(nev)

hayallerimizi niye engellenmeye çalışıyorlarki,hiç anlamam.şu dünyada hayal kurmaktan daha güzel birşey varsa oda hayallerini gerçekleştirmektir.ama daha herşeyin başındayken bile caydırıcı yorumlar gelmeye başlıyor.(böyle saçma şeylerle uğraşma,yapamayacağın şeyler için bu kadar zaman harcama,kafa yorma falan...)hatta seninde içinde azda olsa kuşkuların varsa bu yorumların ardındanişin içinden çıkamaz hale geliyorsun,hayali bir hayal kırıklığına tutuluyorsun.

geçenlerde benimde başıma benzer bişey geldi.ama allahtan sonu böyle bitmedi.

hep hayal ettiğim bir yatak odası vardı.ve ondan başlayarak bir ev çizmeye koyuldum.yani herşey yatak odası üzerine kuruluydu.çizimi yaparken meraklımı meraklı bir arkadaşım(ayşe n.)"ne çiziyorsun"diye sordu bende fazla oyalanmamak için hayalimdeki evi deyip kestirdim ve karalamaya devam ettim.ama yorumlarına başlamıştı bile fakat biraz sonra aldırmadan çizimlere devam ettiğimi görünce daha da meraklanmış olsa gerek kievin birkaç kısmının ne olduğunu sordu.bende ilk engeli atlatmış olmanın verdiği heyecanla-mutlulukla anlatmaya başladım.(tabi ki yatak odasından)
















-ev memleketim samsun-termede olucak.orda bi fındık tarlamız var ve tam ortasına bunu yapmayı planlıyorum hatta tarlanın olduğu yer bi tepe ve oradan deniz çok rahat gözüküyor.nese ev ölebi yerleşicekki yamaya kolonlar üstünde yamaya hiç deymicek bi şekilde durucak ve evin önü denize bakacak.eve giriş bir köprüyle olucak(kolanlar üzrerinde durduğu için)-

















-yatak odasının ön ve yan tarafları tamamen cam olucak bu yüzden ayrı bi soyunma odası düşünüyorum ne kadar tarlanın içinde olsada tamaen cam olan bir odada soyunmak sakıncalı olabailir:Dgeri kalan yerler pek de önemli değil.-

herşeyi uzun uzadıya anlatmama rağmen hiç sözümü kesmedi anlatıcak bişey kalmayıncada kağatları önüne çekti tekrar bi inceledi sonra kafasını kaldırıp "ne kadara malolur bu?" diye sordu.bense o ana kadar bu sorunun cevabını hiç düşünmemiştim.oda bunu anlamış olsa gerek ki cevabı kendi verdi"en az 200 bin tutar yapamazsın"dedi.ovvv!!200bin lira gerçekten iyi para.bu sorunu fark etmek biraz heyecanımı kırsada yoluma devam ettiğimi söylüyebilirim ve bu olaydan birkaç gün sonra inşaat mühendisliğinde okuyan bir arkadaşıma konuyu açtım"tama çizimleri düzenlerim"dedi:D

3boyutlu çizimlerim:




not;engellere takılıp yılmayın,özgür düşünün.


Blog Ekle

18 Mayıs 2009 Pazartesi

aç kal, budala kal

saolsun hasan fd:p arkadaşım sayesinde bir video izlemiştim.videoda apple kurucusu ve şuan ki ceo su olan steve jobs ın bir üniversitenin mezuniyet törenindeki konuşması yer alıyordu.adamın yaşamadığı şey kalmamış ama bunları talih kuşu olarak görüyormuş yani bunu anlatıyo bence herkezin izlemesi gereken bir video.
türk dili hocamızın ödev olarak verdiği serbest metin(daha doğrusus sınıfta ki kız çoğunluğuna inat aldığım)ödevinde bunu kullandım.kürsüye geçtim ve steve jobs mış gibi alt yazıları topladığım metni okudum şunu söylüyebilirimki inanılmaz bir duyguydu:Dbu adamın yerinde gerçekten olmak isterdim ama kendi kalbimi dinlemeliyim:D